9/13/2012

Rome, J'adore!

Roma... Bugüne kadar gezmiş olduğum şehirlerin en ihtişamlısı. Küçücük bir alana yayılmış kocaman bir tarih...  
Efsanelere göre şehir M.Ö 753 yılında Romolus ve Remus ikizleri tarafından kurulmuş. İkizlerin annesi  Rhea Silvia, babası tarafından aile  tanrıçası Vesta'nın bakiresi olmaya zorlanmış. Çünkü; Rhea Silvia'nın babası, kendi kızının dünyaya getireceği çocuklar tarafından tahtından olacağına inanıyormuş. 
Babasının tüm uğraşlarına rağmen, savaş tanrısı Mars, Rhea Silvia'dan çok hoşlanmış ve ona zorla sahip olmuş.
Bu zorlama birlikteliğin çocukları olan Romolus ve Remus dedeleri tarafından bir kayığa bindirilmiş ve Tiber nehrine bırakılmış. Nehir taşmış ve ikizler dişi bir kurt tarafından bulunmuş.
Dişi kurt ikizleri emzirmiş, sonrasında Romolus ve Remus kardeşler kendilerine isimlerini veren bir çiftçi aile tarafından evlatlık edinilmişler.
İkizler büyüdükleri zaman Roma Devleti'ni kurmak için dişi kurtun kendilerini emzirdiği yere gelmiş aralarında bir kavga başlamış. Kavganın sonucunda Romolus kardeşi Remus'u öldürmüş ve M.Ö. 753 yılında Roma Devleti'nin kurucusu olmuş.
Roma'da dolaşırken göreceğiniz 2 küçük çocuk ve onları emziren dişi bir kurta ait heykel ve resimlerin hikayesi budur.
Bizdeki destanlara benzeyen bu mitolojik öyküyü başka türlü anlatanlar da var; ancak ben öykünün bu sonla bittiğine inananlardanım.

Roma 2800 yıllık tarihine neler sığdırmamış ki... Sen de mi Brutus olarak bilinen; ancak tarih sayfalarına  Julius Caesar'a yapmış olduğu saldırı ile tanınan Marcus Junius Brutus, Katolik Kilisesi'nin başı olan yaklaşık 265 adet Papa, Atina Okulu, kısaca Rapheal olarak bilinen Raffaello Sanzio da Urbino, tüm tanrıların tapınağı Pantheon, Bernini, Caravaggio, Rönesans...

İşte bu dolu dolu geçen 2800 yılı üç ya da dört güne sığdırabileceğinize inanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Biz bu yanılgıya düşmedik; ancak zamanımızın kısıtlı olması nedeniyle tüm şehri sadece dört günde görmeye çalıştık.
Gezmeye çalıştığımız şehir binlerce yıllık bir tarihe, biz sadece 4 güne sahip olunca gezi planımızı son derece titizlikle yaptım.

Öncelikle Roma'ya ulaştığınız zaman bir "RomaPass" kartı edinin.  3 gün kullanabileceğiniz bu kart 2 müzeye ücretsiz giriş sağlıyor, bunun yanında bu kart ile toplu taşıma da ücretsiz. 
Roma Pass kartımızı edindikten ve otelimize yerleştikten sonra kendimizi Roma sokaklarına bıraktık.

İLK GÜN

Sant'Ignazio 

Trevi Çeşmesi'ni ararken karşımıza tesadüfen Sant'Ignazio Kilisesi çıktı. İlk gün görmeyi plandığımız yerler arasında Sant'Ignazio Kilisesi de vardı; ancak kendisine tesadüfen rastlayınca ilk sırayı Trevi Çeşmesi'nden alıp Cizvit Tarikatı'na adanan bu kiliseye verdik.

Roma'da göreceğiniz diğer kiliselerle karşılaştırınca "mütevazi" kalan bu kiliseyi Barok tarzı, üç boyutlu tavan süslemeleri için görmek istedim. Bu muhteşem süslemelerin sahibi Andrea Pozzo'dur. 
 
 Galleria Doria Pamphilj
Girişini bulmakta oldukça zorlandığımız (20 dakika kadar aynı yerde daireler çizdik)Galleri Doria Pamphilj, Roma rehberimde şehrin en güzel rokoko sarayı olarak tanımlanmış. Ben rehber ile aynı fikirde değilim açıkçası. Ben, bu Rokoko Sarayı'nı son derece korkunç ve karanlık buldum.
Ancak bu müze (artık müze diyeceğim) Mısır Uçuşunda Dinlenme, Pişman Magdalena gibi çok önemli Caravaggio eserilerine ev sahipliği yapmakta.
Müzenin karışık ve karanlık koridorlarında gezerken Caravaggio'ları bulmanın bu kadar zor olabileceğini hiç düşünmemiştim.  Zira bu iki eser herhangi bir resimmiş gibi kendi hallerinde duvarda asılı duruyordu. Ama en azından müze yönetimi küçüçük bir okla "Caravaggio" yazmayı akıl etmiş de müzenin içinde çılgınlar gibi çok fazla dolaşmadık.

Pantheon

Pantheon... Tüm tanrıların tapınağı... Anlamı kadar kendisi de insanın tüylerini diken diken ediyor. Bağırarak konuşan turistlerle dolu, bu kubbeli yapı 14 yüzyıldır kilise olarak kullanılmakta.

Pantheon, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bronz heykelini bulabileceğiniz Roma İmparatoru Hadrian tarafından gökbilim çalışmalarını yürütmek için yaptırılmıştır. Pantheon'nun Kubbesi'ndeki gökyüzüne açılan boşluğun sebebi bu.

Mimarlık harikası olduğu söylenen bu yapıyı gezerken çok dikkatli olmanızı, kilise içindeki en küçük yazıları bile okumanızı ve sessiz olmanızı öneririm.

                                                Pantheon'nun Kubbesi
La Fontana Di Trevi
 
Adını nereden aldığına dair  farklı hikayenin bulunduğu bu çeşme dünyanın  en önemli çeşmelerinden. 

Kimilerine göre çeşme 3  yolun kesişme noktasında olduğu için, kimilerine göre ise 3 adet yeraltısuyu çeşmenin altından geçtiği için bu adı almış.

Bazıları içinse bu çeşmenin farklı bir anlamı var . Her yıl milyonlarca insan La Fontana Di Trevi'ye gelip, sağ avcunun içine aldığı bozuk parayı sol omzunun üzerinden çeşmeye atıp dilek dilemekte, aşkı aramaktadır...

Bozuk paralarla aradığı aşkı bulan var mıdır bilemem; ama bu paraları toplayarak zengin olanlar var.
 
Çeşmemizin tarihi milat öncesi yıllara dayanmakta; ancak günümüzüdeki şeklini Nicolo Salvi vermeye başlamış, ölümünden sonra Giuseppe Pannini, Salvi'nin kaldığı yerden devam etmiş.
 
Etrafındaki süslemeler Bernini Okulu tarafından yapılmıştır. Çeşmenin ortasında Roma Mitolojisi'ndeki adı ile deniz tanrısı Neptunus, solunda  tahılların tanrıçası Ceres, sağında ise temizlik tanrıçası Hygieia bulunmaktadır.
 
Çeşmeyi gece ve gündüz ziyaret etmenizi öneririm. Roma'nın en popüler mekanı olan bu çeşmeyi ve civarını asla boş bulamayacaksınız. Ben inanmadığım için dilek dilemedim; ama dilek dileyip de 3 saat içinde dileği gerçekleşen çok yakın bir arkadaşım var. Siz oralara gitmişken yine de küçük bir dilekte bulunun, kim bilir belki sizinki de 3 saat içinde gerçekleşir ve yaşadığınız yere; belki çok zengin; belki de çok aşık dönersiniz ya da hiç dönmez kendinize Roma'da bir hayat kurarsınız.

Piazza Navona

Roma'nın en hareketli meydanı. Ressamlar, dansçılar, müzisyenler, kafeler ve tabi ki Roma'yı eserleri ile baştan başa kaplayan Bernini bu meydanın demirbaşlarından.

Meydanda birçok çeşme ile karşılaşacaksınız; ancak dikkat çekici olanı Bernini'nin Fontana dei Quattro Fiumi'sidir. Barok tarzına yapılan Nehirler Çeşmesi Ganj, Nil, Tuna ve Rio De La Plata'ya adanmıştır. Çeşmenin tam ortasında  bulunan Mısır obeliski ise Papa X. Innocent tarafından Mısır'dan getirilmiştir.


Santa Maria Sopra Minerva
Tavan resimleri inanılmaz güzel olan bu Gotik kiliseyi Michelangelo'nun Haç Taşıyan İsa heykeli için görmek istedim.
Akşam yemeğinizi yemeden önce bu küçük kiliseyi Michelangelo'nun hatrına ziyaret etmenizi öneririm.


İKİNCİ GÜN

Vatikan

Vatikan... Roma'nın küçük bir mahallesiymiş izlenimi veren Vatikan, Katolik mezhebinin merkezi ve Papa'nın da devlet başkanı olduğu dünyanın en küçük ülkesidir.
Bu küçük ülke Hristiyanlığa ve insanlığa adanmış muhteşem sanat eserleri ile süslenmiş. Baş döndüren güzelliğe sahip San Pietro Basilikası, Adem'in Yaratılışı ve Kıyamet Günü fresklerinin yer aldığı ünlü Sistine Şapeli, Rapheal'in Atina Okulu...
Bir sanat tarihçisinin mabedi sayılabilecek bu küçükcük ülkeyi tam anlamıyla gezmek iki ya da üç gününüzü alabilir.
Biz Roma'daki 2. günümüzü tamamen Vatikan'a ayırdık.

 Basilica di San Pietro in Vaticano

Bernini tarafından yapılmış San Pietro Meydanı'nda neredeyse her metrekareye bir insan düşmekte. Dünyanın dört bir tarafından bu, eşsiz meydana akın etmiş insanların aklındaki neydi, ne görmek istiyorlardı bilemiyorum; ama bu topluluğun sabırsız bir üyesi olan ben bir an evvel Rönesans'ın en önemli sanatçılarının eserlerinin bulunduğu San Pietro Kilisesi'ni, ardından da Vatikan Müzesi'ni görmek istiyordum.

San Pietro Kilisesi'ne giriş ücretsiz; önünde uzanan uzun kuyruk ise son derece hızlı ilerlemekte; o yüzden kilometrelerce sürüyormuş gibi görünen bu sıra gözünüzü kesinlikle korkutmasın.

Ben her ne kadar Rönesans sanatçılarının eserlerine öncelik vermiş olsam da San Pietro Katolik Mezhebi'nin en önemli kilisesi, bir ibadethane. O yüzden güneş ışınlarının yerküremize dik açıyla düştüğü bahar ya da yaz günlerinde kesinlike kısa şortlarla, askılı tişörtlerle içeri girmeye çalışmayın. Bu konuda her dinde olduğu gibi son derece hassaslar. Hatta şöyle belirteyim kısa şort ve tişörtünüzle içeri alınmama olasılığınız oldukça yüksek.

Benim içinde bulunduğum, sizlerin ise içinde bulunacağı bu muhteşem sanat eseri ibadethane kapısından içeri girildiği anda insanın kalp atışlarını hızlandırmakta. Devasa heykellerin, ünlü baldakenin, kilometrelerce uzaktaymış hissi veren tavanların arasında kendinizi küçücük hissediyorsunuz.

İçeri girdiğiniz anda sizi Michelangelo'nun Pietà'si karşılıyor. Pietà'ya yapılmış olan saldırıdan sonra kendisini yakından görmemiz imkansız, Michelangelo'nun bu eseri bir camekanın arkasında koruma altına alınmış durumda.
Şunu belirtmek isterim ki başka sanatçıların da Pietà'sı bulunmaktadır. Pietà, Meryem Ana'nın çarhıma gerilmiş İsa'yı acı dolu gözlerle kucaklayan  hali resmedilmiş eserlere verilen genel bir isimdir ve  merhamet anlamına gelmektedir.

San Pietro'dan içeri girdiğinizde tam karşınızda duran bronz, devasa yapının adı baldaken. Baldaken Bernini tarafından Aziz Petrus'un mezarının üzerine koyulmak üzere yapılmış.  Zira baldaken mezar üzerini örten kolonlu yapı anlamına gelmekte.

Kilisenin içlerine doğru ilerlediğinizde dua eden Papa Alexander VII'i göreceksiniz. Papa’nın ayaklarının altında altın kum saati tutan bir iskelet, solunda bebeğini kucaklayan bir anne, anne ile çocuğunun arkasına saklanmış bir kadın, sağında kafasını Alexander VII'yi selamlar gibi kafasını eğmiş başka bir kadın, kadının arkasında da bir asker...
Bernini'nin tasarladığı bu eser aklınızda canlanabildi mi bilmiyorum; ama Alexander VII'ye adanan bu anıtın etrafında yer alan her bir figürün anlamı var. Papa Alexander VII'nin etrafındaki bu kalabalık adaleti, doğruluğu, aklı, yardımseverliği ve ölümü temsil etmektedir.

San Pietro'nun büyülü atmosferinden ayrıldığımızda heyecanlı adımlarla Vatikan Müzesi'ne doğru yol aldık. Sırada Sistine Şapel'i, Atina Okulu ve bilmediğimiz nice güzellikteki sanat eseri vardı.
Sistine Şapeli'ni nedendir  bilinmez herzaman devasa hayal etmiştir. Şapelden içeri girdiğiniz zaman  sizi küçük bir alanda yine inanılmaz bir kalabalık karşılıyor, fotograf çekmek yasak. Cep telefonlarınızı çıkartıp gizlice resim çekmeye kalmayın, müzenin içindeki "museum shop'lardan" şapelin her ayrıntısını gösteren kartpostallardan satın alabilirsiniz.
Şapelimiz Michelangelo'nun Adem'in Yaratılışı ve Kıyamet günü eserleri ile mehşur olsa da  Signorelli, Botticelli, Perugino ve Ghirlandaio gibi diğer İtalyan sanatçılara da ev sahipliği yapmaktadır.
Sistine'nin tavanında Adem'in Yaratılışı'nı göreceksiniz. Bu, insan elinde çıktığı bence şaibeli olan eseri dikkatlice, hiçbir ayrıntısını kaçırmadan hafızanıza kazımak istiyorsanız boynunuz biraz ağrıyacak demektir.
İlk insan Adem, freskin sol tarafın çıplak, yaratıcısı ise freskin sağ tarafında melekleri ile birlikte resmedilmiş.
İlk insan ile yaratıcısının işaret parmaklarının uçları neredeyse birbirine değecek, Adem tanrısına uzanmaya çalışıyor gibi ya da Tanrı istemiş ve Adem çıplak bedeni ile dünyaya düşmüş, gözlerini açtığında ilk gördüğü şey Tanrısı.  Resimde Adem yaratıcısına ulaşmaya, dokunmaya çalışıyor gibi...

Kıyamet Günü... Hz. İsa ve ona tutunmuş olan Bakire Meryem'in çevresinden yayılan ışık dalgaları günahkarları sonsuz bir acı ile başbaşa bırakırken, inananları huzurla kaplamakta... Acı çekenleri, pişman olanları en çok da korkanları görüyorsunuz bu freskte. Hz. Meryem'in vakur bakışları ile günahkarlara bakıyor, bakışları milyonlarca cümleye eşit sanki

Sistine Şapel'den ayrılırken şimdi sırada çok merak ettiğim Atina Okulu var. Atina Okulu'nu görmeden önce Rapheal'in bu resmini büyükçe bir çerçevenin ardında göreceğimi düşünüyordum. Tabi ki yine yanılmıştım. Vatikan Müzesi'nin adı  Rapheal Odaları olarak geçen bölümündeki bir freks Atina Okulu.

Plato ve Aristoteles yanyana yürümektedirler, Plato'nun işaret parmağı havaya kalkmış, sağ kolunun altında Timaeus'u, Aristoteles ise sol eli yeri yeri göstermekte, sağ eli ile Etica'yı taşımaktadır. Öğretmen ve öğrencisi aralarında ne konuşmaktadırlar?
Eflatun'a göre insanın hayattaki amacı erdemli bir hayat sürmektir ve sol işaret parmağı ile erdemli hayatın anahtarını göstermektedir, idealar dünyası... Mutluluğu bu dünyada arayan Aristo ise sol eli ile bilimi, akılcılığı anlatmaya çalışmaktadır.
Resmin sol tarafındaki, yeşil kıyafetler içindeki adam küçük bir kalabalığa birşeyler anlatma derdinde. Bu sakallı adam Yunan Felsefesi'nin kurucularından, Plato'nun hocası Sokrates.
Fıçısından çıkıp gelmiş olan Diyojen merdivenlerde rahatça oturmakta, matematik ustası Pisagor kalın defterine birşeyler yazmaktadır.
Felsefenin öncülerinin yer aldığı kocaman bir resim, bir kilise duvarında. Kimilerine göre tezatlık; ancak bana göre bu durum din ile bilimin birbirinden asla ayrılamayacağının bir Rönesans ressamı tarafından anlatılma çabası.
Vatikan Müzesi'ni gezdikten sonra bahçesine çıkın, yeşil çimenlerin arasında gezin, temiz Roma havasını içinize çekin.
Vatikan'dan sonra sıra İspanyol Merdivenlerinde....
Roma'nın en ünlü merdivenleri, adını İspanyol Konsolosluğu'ndan almış. İspanyol Merdivenleri'nde oturun ve bol bol resim çektirin.
Ama Roma manzarasının resmini çekmek istiyorsanız Roma'nın 7 tepesinden biri olan Capitol Tepesine gidin.



                                                          San Pietro Kilisesi

                                                          San Pietro Meydanı
ÜÇÜNCÜ GÜN

Borghese Gallery

Bu küçük müzeye ulaşmak için çok güzel bir parktan geçeceksiniz. Parka ulaşmadan önce epeyce merdiven çıkmak zorundasınız. Parkın her tarafında sizi müzeye yönlendiren oklar var. Müzeye girişte şöyle bir sorunumuz var, sabah kalkıp müzeye gitmeye karar verip yola çıkamıyoruz malesef. İnternet üzerinden rezervasyon yaptırmamız gerek.
Ancak Roma Pass kartınız varsa bu prosedürlere hiç gerek kalmıyor. Sıraya girmeden biletinizi alıp müzeye girebiliyorunuz. Ancak yine dikkatinizi çekmek istiyorum müze içinde dolaşmak için 30 dakikanız var. Merak etmeyin 30 dakikada bitiyor, dediğim gibi küçük bir müze

Bu küçüçük müze çok önemli sanat eserlerine sahiplik etmekte; ancak müzenin en ünlü eseri Caravaggio'nun Meyve Sepeti Taşıyan Çocuk resmi. Ben malesef meyve sepeti taşıyan bu tatlı çocuğu göremedim, eser sergilenmek üzere başka bir müzeye gönderilmiş.

Ama müzenin ev sahipliği yaptığı diğer eserleri görme şansım oldu, neler görmedim ki!

Apollo’dan sonsuza kadar kaçamayacağını anlayan Dafni’nin defne ağacına dönüştüğü, David’in Goliaht isimli devi yere sereceği taşı fırlatacağı an…  Borghese Galeri’deki tüm Bernini heykelleri o anı göstermekte; mermerler değil de hikayelerin birazdan bizimle konuşacakmış gibi duran kahramanları karşımızda.

Goliaht’in kopmuş kafasını elinde tutan David… David, beni bunu yapmak zorunda bıraktın der gibi, pişmanlıkla değil; ama hüzün ve acıma ile bakmakta.
Tüm kutsal resimlerde bu bakış var sanki. Pietà’daki Meryem Ana da aynı hüzünle bakmakta. Hz. İsa’ya, olmasını istemezdim; ama oldu der gibi bakıyor. İsyan yok, garip bir hüzün var.  Normal insanların hissedemeyeceği cinsten bir hüzün
Karanlık  bir oda, bu karanlık odayı aydınlatan bir ışık hüzmesi… Çocuk olarak tasvir edilen Hz. İsa annesinin kolları arasında bir yılanın başını eziyor.  Bunlar Caravaggio’nun  Goliaht’ın Kafasını Tutan David ve Meryem ile Yılan portreleri, ikisi de çok güzel, ikisi de çok anlamlı

Roma Forumu

Roma Forumu ya da Forum Magnum, Roma’nin diğer yüzü. Yüzlerce sanat eserinin yanı başında duran antik bir şehir…

Antik Romalı’ların yürüdüğü, alışveriş yaptığı, ibadet ettiği, işine gidip geldiği bu eski şehrin bugünkü girişinde o günleri anlamanız için elinize bir harita tutuşturuveriyorlar.

Bu haritaya göre gezin; ama gezerken de Roma’nın kurucularının annesi olan Rhea Silvia'nın bir zamanlar dualar ettiği Vesta Tapınağını, Severus Kemeri’ni, Roma Senatosu’nu, Sezar Tapınağı’nı, Brütüs’ün resim ve heykellerinin bulunduğu küçük müzeyi es geçmeyin.

Forum Magnum’dan sonra dilerseniz Roma’nın sembollerinden gladyatör dövüşlerinin yapıldığı Kolezyum’u ziyaret edin.  Biz Kolezyum’a girmedik; ama önünde resim çektirmeyi de ihmal etmedik.

San Giovanni in Laterano

Roma’nın en eski kiliselerinden biri olan  San Giovanni in Laterano tavan süslemeleri ile muhteşem görülmekte. Bir zamanlar Papa bu kilisede ikamet etmiş. Girişinde Latince olarak “En Kutsal Latern Kilisesi,Şehir’deki (Roma Şehri) ve Dünya’daki Kiliselerin Anası ve  Gözdesi” yazmaktadır.
Kısa süreliğine de olsa bu kiliseyi mutlaka ziyaret edin. 
 



Museo Di Roma

Roma’nın tarihini çeşitli resimler, heykeller ve belgelerle anlatan bu müzeye mutlaka gidin diyemeyeceğim. Piazzo Navona’da bulunan bu müzenin avlusunu gezin, sonrasında bir cafeye oturup Romalı ressamları, çalgıcıları, sokak sanatçılarını izleyin.


SON GÜN

Roma’daki son günümüzde Tiber Nehri etrafında dolaştık, bol bol resim çektik ve çok etkilendiğimiz San Pietro Kilisesi’ni tekrar ziyaret ettik.

2011 yılı kasım ayında yaptığım geziden aklımda  kalanlar bunlar. İlerleyen zamanlarda başka bölümleri de hatırlayabilirsem sizlerle paylaşacağım.

No comments:

Post a Comment